Yaklaşık İS 250 ile 900 arasındaki Klasik dönemde nüfusları 90.000'e kadar ulaşan görkemli kentlerde yaşadılar; bazıları günümüze dek gelen devasa piramitler inşa ettiler; krallarının onuruna dikilitaşlar, steller diktiler. Önce mağara girişlerinde yakardılar tanrılarına. Ardından, yeraltının karanlık derinliklerinde tanrıları için insan kurban ettiler...
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Maya dünyasının bambaşka bir noktasında, Stephen Alvarez ile birlikte Balankanche'de yapılana şaşılacak derecede benzer pek çok unsur içeren bir ayin izliyorduk. Atitlán Gölü'nün oldukça yukarılarındaki bir sırtta yapılan ayine katılan Mayalar, geleneksel kıyafetlerine –kırmızı gömlek ve kuş desenleriyle süslü beyaz pantalon– büründüler. Çantalarından üç gitar, sadece üç telli bir keman, bir çift marakas, deri kaplı büyük bir davul ile, yarılmış, içi boş bir kütükten yapılmış tun denilen bir davul çıkardılar. Müzisyenler –Juan dahil– akort yapıp çalmaya başladılar.
Daha önceden ajq'ij zeminin bir bölümünü temizlemiş, temizlediği alanın üzerini çam yapraklarıyla örterek bir sunak yapmıştı. Küçük bir ateşin üstünde tortilla ve menemen pişiriliyordu. Bir testi aguardiente elden ele dolaştırıldı. Sonra ajq'ij her birimizi, bedenlerimizin etrafında dumanı tüten bir kutu reçine sallayarak tütsüledi.
Artık ajq'ij , geçici sunağın üstüne atalarına vereceği sunuları diziyordu. Ortaya bir yığın
ince beyaz mum yerleştirdi; çevresine de plastik bir torba içinde mısır taneleri, sigara, kibrit ve yemekle doldurulmuş kağıt bir tabak koydu. Sunağın köşelerine içi dolu dört aguardiente şişesi, sağ taraftaki mataranın yanına da bir bira şişesi yerleştirdi. Gizlice pusulamı çıkardım. Bulutlar yüzünden ormanın göz gözü görmeyen bu köşesinde ajq'ij 'in her nasılsa şişeleri dört ana yöne, bira–içki ikilisini de en kutsal yöne, doğuya, yerleştirmiş olmasına şaşırıp kaldım.
İnişli çıkışlı, baladımsı müzik sürüp gitti. Hepimize yiyecek ikramı yapıldı, hepimizden aguardiente içmemiz rica edildi. Ajq'ij herkesten çok daha fazlasını içmişti. Artık mumların yarısını toprakta açtığı küçük deliklerle destekleyecek şekilde havaya dikiyordu. Ortaya, dört alana bölünmüş noktalı bir kare çıkmıştı. Mumların arasına sigaraların yarısını yine havaya dikilmiş halde yerleştirdi. Sonra da havaya diktiği mum ve sigaraları yaktı. Bir noktada mumlardan biri yanmayan bir sigaraya doğru eğildi. Adamlardan biri mumu düzeltmeye yeltendiğinde Juan onu telaşlı işaretlerle durdurdu. Gözlerimizin önünde mum kendiliğinden eğilip sigarayı yaktı. Daha sonra öğrendik ki bu, “alev yiyen” ataların sunularımızı kabul ettiklerini gösteren, olabilecek en iyi işaretmiş.
Bunu Biliyor muydunuz?
Mayaların Amerika kıtasında Kolomb öncesi dönemin en karmaşık yazı sistemini geliştirmiş olmalarına karşın, taş dışındaki nesnelere yazılmış örneklerden bize ulaşanlar birkaç parçadan oluşuyor. Dayanıksız malzemelere yazılmış olduğu düşünülen bütün edebiyat metinleri arasında, bugün elimizde, incelemeye elverişli sadece birkaç örnek var. Bunların da en iyi bilinenleri, dört Maya yazmasının yer aldığı Popol Vuh ile Maya efsane, kehanet ve tarihinin kaydedildiği Chilam Balam Kitapları .
İspanyollar 1500'lerde Orta Amerika'ya girince, Mayalara ait çok sayıda hiyeroglif yazısını yok ettiler. Mayalar Latin harflerini öğrendikten sonra, eski eserlerden bazılarını bu alfabeyle yazdılar; bu durum aslında misyonerlerin, bu metinlerin Mayaların atalarından kaldığı konusunu anlamalarını güçleştirdi. Böyle metinlerden biri bugünkü Guatemala'da konuşulan K'iche' diliyle 16. yüzyıl ortalarında yazıya dökülmüş bir Maya yaratılış efsanesinin yer aldığı Popol Vuh 'tu (“Kurul Kitabı”). Bu kitaptaki öyküler geçmişte sözlü anlatımla ve belki de yok edilmiş hiyeroglif metinlerden biri aracılığıyla sonraki kuşaklarla aktarılmış olmalıydı.
Popol Vuh uzun yıllar gizli tutuldu. Chichicastenango'da (Guatemala) Peder Francisco Ximénez 1702'de metni buldu ve eşref saatine denk gelmesi nedeniyle yakma yoluna gitmedi. Bunu yapmak yerine, bir kopyasını çıkardı ve İspanyolca çevirisini kaleme aldı. Özgün K'iche' metni günümüzde hâlâ kayıp; ama rahibin çıkardığı kopya ve hazırladığı çeviri Chicago'daki Newberry Kütüphanesi'nde bulunuyor.
Günümüze ulaşan Maya yazmaları, incir ağaçlarının işlemden geçirilmiş iç kabuklarından yapılma uzun şeritlere çizilen ve daha sonra akordeon gibi kıvrılan resimli hiyeroglif eserler şeklindedir. Çok yıpranmış ve sadece bazı bölümleri okunabilir durumda olsa da, bu metinler Maya uzmanları için mükemmel bir kaynak olma özelliğini koruyor. Yazmalardan üçü şu anda bulundukları kentlerin adını taşıyor: Madrid, Dresden ve Paris. 1965'te Meksika'daki bir mağarada bulunan Grolier Yazması adlı metin ise şu anda Meksiko kentinde bulunuyor.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Maya dünyasının bambaşka bir noktasında, Stephen Alvarez ile birlikte Balankanche'de yapılana şaşılacak derecede benzer pek çok unsur içeren bir ayin izliyorduk. Atitlán Gölü'nün oldukça yukarılarındaki bir sırtta yapılan ayine katılan Mayalar, geleneksel kıyafetlerine –kırmızı gömlek ve kuş desenleriyle süslü beyaz pantalon– büründüler. Çantalarından üç gitar, sadece üç telli bir keman, bir çift marakas, deri kaplı büyük bir davul ile, yarılmış, içi boş bir kütükten yapılmış tun denilen bir davul çıkardılar. Müzisyenler –Juan dahil– akort yapıp çalmaya başladılar.
Daha önceden ajq'ij zeminin bir bölümünü temizlemiş, temizlediği alanın üzerini çam yapraklarıyla örterek bir sunak yapmıştı. Küçük bir ateşin üstünde tortilla ve menemen pişiriliyordu. Bir testi aguardiente elden ele dolaştırıldı. Sonra ajq'ij her birimizi, bedenlerimizin etrafında dumanı tüten bir kutu reçine sallayarak tütsüledi.
Artık ajq'ij , geçici sunağın üstüne atalarına vereceği sunuları diziyordu. Ortaya bir yığın
ince beyaz mum yerleştirdi; çevresine de plastik bir torba içinde mısır taneleri, sigara, kibrit ve yemekle doldurulmuş kağıt bir tabak koydu. Sunağın köşelerine içi dolu dört aguardiente şişesi, sağ taraftaki mataranın yanına da bir bira şişesi yerleştirdi. Gizlice pusulamı çıkardım. Bulutlar yüzünden ormanın göz gözü görmeyen bu köşesinde ajq'ij 'in her nasılsa şişeleri dört ana yöne, bira–içki ikilisini de en kutsal yöne, doğuya, yerleştirmiş olmasına şaşırıp kaldım.
İnişli çıkışlı, baladımsı müzik sürüp gitti. Hepimize yiyecek ikramı yapıldı, hepimizden aguardiente içmemiz rica edildi. Ajq'ij herkesten çok daha fazlasını içmişti. Artık mumların yarısını toprakta açtığı küçük deliklerle destekleyecek şekilde havaya dikiyordu. Ortaya, dört alana bölünmüş noktalı bir kare çıkmıştı. Mumların arasına sigaraların yarısını yine havaya dikilmiş halde yerleştirdi. Sonra da havaya diktiği mum ve sigaraları yaktı. Bir noktada mumlardan biri yanmayan bir sigaraya doğru eğildi. Adamlardan biri mumu düzeltmeye yeltendiğinde Juan onu telaşlı işaretlerle durdurdu. Gözlerimizin önünde mum kendiliğinden eğilip sigarayı yaktı. Daha sonra öğrendik ki bu, “alev yiyen” ataların sunularımızı kabul ettiklerini gösteren, olabilecek en iyi işaretmiş.
Bunu Biliyor muydunuz?
Mayaların Amerika kıtasında Kolomb öncesi dönemin en karmaşık yazı sistemini geliştirmiş olmalarına karşın, taş dışındaki nesnelere yazılmış örneklerden bize ulaşanlar birkaç parçadan oluşuyor. Dayanıksız malzemelere yazılmış olduğu düşünülen bütün edebiyat metinleri arasında, bugün elimizde, incelemeye elverişli sadece birkaç örnek var. Bunların da en iyi bilinenleri, dört Maya yazmasının yer aldığı Popol Vuh ile Maya efsane, kehanet ve tarihinin kaydedildiği Chilam Balam Kitapları .
İspanyollar 1500'lerde Orta Amerika'ya girince, Mayalara ait çok sayıda hiyeroglif yazısını yok ettiler. Mayalar Latin harflerini öğrendikten sonra, eski eserlerden bazılarını bu alfabeyle yazdılar; bu durum aslında misyonerlerin, bu metinlerin Mayaların atalarından kaldığı konusunu anlamalarını güçleştirdi. Böyle metinlerden biri bugünkü Guatemala'da konuşulan K'iche' diliyle 16. yüzyıl ortalarında yazıya dökülmüş bir Maya yaratılış efsanesinin yer aldığı Popol Vuh 'tu (“Kurul Kitabı”). Bu kitaptaki öyküler geçmişte sözlü anlatımla ve belki de yok edilmiş hiyeroglif metinlerden biri aracılığıyla sonraki kuşaklarla aktarılmış olmalıydı.
Popol Vuh uzun yıllar gizli tutuldu. Chichicastenango'da (Guatemala) Peder Francisco Ximénez 1702'de metni buldu ve eşref saatine denk gelmesi nedeniyle yakma yoluna gitmedi. Bunu yapmak yerine, bir kopyasını çıkardı ve İspanyolca çevirisini kaleme aldı. Özgün K'iche' metni günümüzde hâlâ kayıp; ama rahibin çıkardığı kopya ve hazırladığı çeviri Chicago'daki Newberry Kütüphanesi'nde bulunuyor.
Günümüze ulaşan Maya yazmaları, incir ağaçlarının işlemden geçirilmiş iç kabuklarından yapılma uzun şeritlere çizilen ve daha sonra akordeon gibi kıvrılan resimli hiyeroglif eserler şeklindedir. Çok yıpranmış ve sadece bazı bölümleri okunabilir durumda olsa da, bu metinler Maya uzmanları için mükemmel bir kaynak olma özelliğini koruyor. Yazmalardan üçü şu anda bulundukları kentlerin adını taşıyor: Madrid, Dresden ve Paris. 1965'te Meksika'daki bir mağarada bulunan Grolier Yazması adlı metin ise şu anda Meksiko kentinde bulunuyor.